Yırttı yazar kimliğini, ceketini. Çıkardı attı üzerindeki her şeyi. Ulaşabileceği en yüksek saflığa ulaşmak için benliğini bir kenara bıraktı.
O anda, boz baykuşun sesi karanlığı yırttı. Çocuklar rüyalarına sığındı. Boz baykuş tüm sessizliğini aldı gecenin ve yazara ikram etti tüm geceyi, benliğini.
Çığlık attı yazar, bağırdı, kükredi. Duvara yumruklar salladı. Ellerini kana boyadı. Eğildi, öfke kustu. Alkolden nefret etti. Belli nefreti gene alkol temizleyecekti! Sustu yazar, odasında köşeye pustu. Sayıklamaya başladı. Öfkesine yenilip dağıttığı odasına baktı. Geçip giden öfke nöbetine gülümsedi. Sonra zevkle bir sigara yaktı. Çıplak tenini duvara yasladı. İrkilen vücudu ile düşünmeden sadece sigarasını özümsedi. Kalktı pencereyi ardına kadar açtı. Odasında dönüp dolaşan çığlıklarının odasını terk etmesine izin verdi. Yeniden eski haline dönmenin geçici neşesini yaşadı. Aniden gülmeye başlamasının sebebi de buydu. Parmak arasında zorlukla tutunan sigarayı dudaklarına götürdü, keyifle bir öpücük verdi sigarasına. Dumanı uzun bir sure içinde tuttuktan sonra serbest bıraktı. Neşesi hala yerindeydi. Yersiz bir şekilde kahkahalar atmaya başladı. Karnı ağrıyınca kadar güldü. Yüzünü ellerine gömdü. Parmak arasında tuttuğu sigarayı avuç içlerinde dudak dudak aradı. İzmaritine kadar içti sigarası, posasını da düşünmeden odasına fırlattı.
Yıllar sonra odasına gelmiş gibi odasını incelemeye başladı. Sağda solda ki yırtık kıyafetlerini, devrilmiş sandalyesini. Yer yer sigara yanıkları ile bezenmiş halısını inceledi. Yanık plastiğin bir kalıp oluşturduğu deliğe serçe parmağını sokup bir süre oyalandı. Sonra oturduğu yerden masa üstündeki kolonyayı gördü. Karaciğeri yüzünden yattığı hastanede onu ziyaret eden bir arkadaşının klişe bir hediyesiydi. Çok severdi o arkadaşını. Belki bir gün evlenirim diye düşünüp nikâh şahidi olmasını sağlayacak sözü ondan almıştı. Alkolsüz kafa rahatlatmalarını hep onunla yaşamıştı. Milletin usandığı kelime oyunlarını hep onunla oynamış, onunla gülmüştü. Önemliydi işte o kişi, kısası uzunu yoktu. Anlatılması zordu. Bir anlık kalkmasıyla kolonyayı avuçlarının arasına aldı. Güzel günleri düşündü. Bir zamanlarını hatırladı. Arkadaşını minnetle andı. Kapağını yavaşça açtı kolonyanın. Tıpkı eski günlerdeki gibi arkadaşı yanındaydı. Anne ve babasının evde olmadığı o günü hatırladı. Ne güzel bir rakı masasıydı o. Acemiliklerinden ötürü içtiği ayarsız rakıyı anımsayıp gülümsedi. Ardından kolonyadan ilk yudumu aldı. Kolonyanın yayılıp ele geçirdiği boğazı yanıyordu. Öksürmeye başladı. Kusmak istedi olmadı. Cenin olup yattı beton zeminde. öylece bekledi bir sonraki yuduma kadar. İlk kolonya içtiğinde böyle olmamıştı. Sadece dili ve boğazı uyuşmuştu. Biraz zaman sonra alevler içinde kaldı boğazı uyuştu. Artık sorunsuzca içebilirdi. Kolonyayı gene dikti. Bu sefer boğazı o kadar yanmadı. Ağızlık yüzünden az geliyor diye sinirlenmeye başlamıştı. Küfretti. Dişlerinin arasına aldığı kolonyanın ağızlığını hışımla çıkarıp tükürdü. Büyük bir istekle kafasına dikti kolonyayı. Arzu, şehvet, dünya, ahret hepsi yalan oldu ve o kolonyayla son buldu. Zorla kalktı şişeyi sarhoş nezaketiyle yerine koydu. Arkadaşına kendince vefa örneği sergiliyordu.
Bir an ayakları yerden çekildi. Kendini yüzükoyun yerde yatıyor buldu. Kafasından yayılan sıcaklık hoşuna gitmeye başladı. Uykusu gelmeye başlamıştı zaten. Sıcaklığa dokundu. Bir kez daha alkole içini boşaltmıştı. Kırmızı düşleri artık her yerdeydi. Gözlerini sakince yumdu. Bir sonraki sabaha küfredene kadar uyudu.
Boz baykuş pencerenin pervazından havalanıp karanlığa karıştı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder