Alacakaranlıktı. Puslu havayı içine çekiyor her çekişinde üşüyor burun deliklerinde nemle birlikte iğrenç, mide bulandırıcı kokuyu hissediyordu. Alışmıştı artık bu kokuya ilk seferindeki gibi ciğerlerine işlemiyor, midesini bulandırmıyordu. Dar bir yolda yürüyordu. Kaldırım taşları kim bilir ne zaman takılmıştı. Seçim arifesinde yapılan arkası gelmeyen çalışmaların ürünüydü bu kaldırımlar. Şimdi taşları arasında yarıklar vardı. Yarıklar vardı kaldırımda bir karış yükseklikteki ayakkabısının topuğunun girip girip çıktığı. Artık ayakkabıları bile alışmıştı her gece bu yolu arşınlamaya. Ne de olsa ekmek teknesi bu sokaktı, başka yerde barınmasına izin vermezlerdi. Bu sokak onun gibi daha nicesinin geçimini sağlaması için onlara kucağını açardı, her gece. O sokakta bir odası vardı kaldığı eski bir evde. Kirası onun ödeme koşullarına uygundu, odasından atılma korkusu kirasını zamanında ödemesini sağlıyordu. Çünkü o başka yerde barındırılmazdı. Odasında fazla eşyası yoktu sadece uyumak için kullanırdı burayı, müşterileri burada kabul etmezdi. Anlaşmalı olduğu bir otel vardı her getirdiği müşteri için bir komisyon aldığı, üç yıldızlı arka sokak oteli. Odasında sadece bir yatağı, elbiselerini koyduğu ikinci el meşeden yapılmış bir dolabı, tek eğlence kaynağı, arkadaşı radyosu ve yemek yemesi için gereken bir kaç ana eşyası vardı. Onun dışında hayatta benim diyebileceği bir şeyi yoktu. Bir apartman dolusu hayat kadını aynı yerde yaşıyorlardı. Apartman sahibi hacı her ay düzenli olarak parasını ister odalarında ne haltlar karıştırıldığıyla hiç ilgilenmez, sahip olduğu bu apartmanı, ana gelir kaynağını da çevre eşraftan saklardı. Odalarda kalan her kadın kirayı vaktinde ödemeye çalışırdı aksi takdirde gözlerinin yaşına bakılmadan, eşyalarıyla birlikte karşı ki bankların orada bulurdu kendini, birçok hayat kadını da akbaba gibi meslektaşlarından birinin kirayı ödeyememesini dört gözle bekler yerleşmek için hemen hacıyla pazarlığa girişirlerdi. Odasındaki dolapta sekiz tane birbirlerine takıp takıştırdığı kıyafeti vardı. Sırayla iki günde bir birini giyerdi hep aynı kıyafeti giymemelisin bu meslekte görünüşün önemlidir, müşteri çeker. Nasıl olsa iki gün üst üste kimse gelmiyor diye iki günde bir değiştirirdi iş kıyafetini. Bu güne kadar kimse iki gün üst üste gelmemişti buna güveniyordu insanoğlu değil miydi sadece ihtiyacı olduğunda hatırlayan? Bu gece dizinden 20-25 santim yukarda ki eteği ve omuzlarını açıkta bırakan pazardan aldığı bir bluzu vardı. Kadınsı organları göz önünde olmalı ki davetkâr olsun, davetkâr olsun ki müşteri sıkıntısı çekmesin. Kolye küpe gibi aksesuarları ne kadar özense de takmazdı. İlişki sırasında batıp canını yakarlardı ya kaybolur, ya da unutulurdu. Para kaybı. Bozuk yolda güç bela ilerlerken o muhitin meşhur pezevenklerinden birini gördü. Selam verdi selam aldı ama konuşmadı. Başın bir adamla derde girdiğinde bu adamlar kadar kısa sürede sağlam bir çözüm bulan birini kolay kolay bulamazsın. Bellerinde ki 14lüye güvenirlerdi hep merak etmişti acaba kuru sıkı mı diye, hiç soramadı. Adamlar için yolunacak kazlardı hepsi. Boyundurukları altına aldıklarını korur kazancının büyük kısmını elinden alırlardı. Özgür çalışanlara ise iyi davranıp yayılmaya, daha fazla sömürgeye ulaşmaya çalışırlardı. O özgür bir hayat kadınıydı potansiyel bir sömürge adayı o yüzden ona iyi davranırlardı o da onlarla ters gitmemeye çalışırdı. Ara sokaktan asıl dükkânı olan ana caddeye çıktı ve müşterisini beklemeye koyuldu. Sanırım bu gece fazla beklemeyecekti. Önünde bir araba durdu pazarlık yapmadan diğerleri üzerlerine üşüşmeden bindi hemen arabaya. Nasıl olsa gece sonunda istediğini, koparabildiğini alacaktı. Yaşlı bir adamdı direksiyondaki bu gece şanslıydı biraz fazla ellenecek fakat işi kısa sürecekti. Otele gidildiğinde tahmin ettiği her şey aynen doğrulandı. Sert ve kısa bir sevişme. Yaşlı adam yüksek bir ödemede bulunmuştu üstelik. Hızla giyinip evine yol almaya başladı kaldırımda yarıklara giren topuklarıyla. Her ne kadar ona bir sarılanı olmasa da o özgür bir hayat kadınıydı. Tek tesellisi buydu aslında. Her sevişmeden sonra ruhundan kaybettiği parçalara ağlardı, bir nebze de olsa rahatlatırdı, ruhunu böylece yarınsız gecelerde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder