-Gidiyorum
-…
- Hoşça kal
Giderken tüm yaşanmışlıkları cebime dolduruyorum. Bir sokakta, bir lambanın ışığında, kulağımda bir eski şarkı, kafamda vurgun yemiş düşünceler ve oyuncuları bozuk yaşam sahnesindeki rolümü oynuyorum. Rolüme doğaçlama katıyorum, zaten başka katacak bir şeyim yok. Bir ben bir de hayal kırıklıkları, bu şehrin karanlık sokaklarında ayaklarımı sürüye sürüye gidiyorum. Ellerim ceplerimde geride bıraktıklarıma el sallamamak için ellerimi saklamayı seçiyorum. Sessiz bir veda ve birkaç adım düzeneği ile ben gidiyorum. Kalbimin sadece kan pompalaması lazım bir süre ve beynim en çok görev ona düşüyor. Artık dizginleri ele almasının zamanı geldi çünkü…
Giderken ağzımı sımsıkı kapalı tutuyorum, söyleyemediklerimi yutmak istiyorum ama kuru kuru olacak gibi değil. Bir destek arıyorum, bir şişe… Lakin bu sefer şişenini içindeki her zamankinden değil. Sanki sahte. Boğazımdan geçense sadece bir hayal, tıpkı panjuru kapatıp uyumak gibi, kısa süreli bir tatmin hissiyatı. Bir avuntu parçası, avuç içi yarası!
Yıllarca, evet yıllar geçmiştir üzerinden, gitmekle ilgili unutulmayacak(peh!) bir yazı yazmak istemiştim. Ancak şimdi fark ediyorum ki öylesi bir yazı yazmak harcım değil. Birçoğunun harcı değil. Gitmek basit bir eylem, basit ancak o an bize yüklediği anlam kimsenin bir daha sahip olamayacağı bir anlamdır. Çünkü bir yerden sadece bir kere gidebilirsin, kalbin o teli sadece bir kere kopar ve o adımı, o kelimeyi asla geri alamazsın. Havada bir dev çığlığı yankılanır ama bir yaprak bile yerinden oynatamaz. Yaprak o an yaprak değildir zaten dev de devliğini kaybetmiştir.
Bir ses yankılanır; ”Hoşça kal” ve giden gider…
Giden de gidenin arkasından bakakalan da teselli ışığı aramaya başlar. Kimisi başka kucağa kaçar, kimisi odasına, kimisi yemek yer, kimisi içer, kimisi… ve kimisi de yazı yazar, şiir yazar.
Mevsimlerden gitmekti
Bana,” kal burası çok soğuk” dendi
Oysa ellerim pistir benim
Tenim sıcak olsa da
Yüreğim terk edilmiş bir denizdir
Denizlerimde ise yüzenler ölü balıklardır
Onların soğukluğu yüreğime yansıyandır
Ve ellerim pistir benim
Ona dokunamamak, en dokunaklı hikâyemdir
Müebbet bir odanın yalnızlığına, gardiyanlık yapmaktır
Vakitlerden ise Perşembe sabahıdır
Mevsimlerden ise gitmektir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder