Eski, güzel zamanlardaydı. Herkes huzur içinde bir arada yaşamaktaydı. Zarar vermek ise daha icat olmamıştı. Gelmek bile bilinmez iken gitmek nasıl bilinebilirdi? Herkes mutluydu, inanması zordu.
Tüm insanlar bir arada barış içinde yaşarlardı. Renkleri birbirini tutmazdı ama elleri bir aradaydı. Tüm bu ailelerin üzeride ise bir aile yaşardı. Yaradan onları üstün yaratmıştı. Diğerlerinin huzurunu onlar korumaktaydı. Hüküm ateşini onlar sürmekteydi. Ateş hükmedenleri sayesinde kimse zarar verememekteydi.
Altı kişilik bir aileydiler. Birlikte kaç milat bitirdiler ama bitmek nedir bilmediler. Yaratılışlarından beri hiç ayrılmadılar. Ayrılırlarsa dünyanın yaşanılmayacak bir yer olacağının bilincindeydiler. Bir gün bilinçlerini yitirdiler…
İlk giden babaları oldu. Bir anda, hiç beklenmedik bir zamanda yok oldu. Anneleri ilk başta afalladı. Ne yapması gerektiğini bilemedi zira doğduğundan beri evliydi. Hiç bilmezdi; özlem neydi? Dört oğlan çocuğu ilk defa hissetmişlerdi; özgürlük neydi, gitmek neydi? Doğan en kötü his ise babalarının yerine geçme isteğiydi. Diğer kardeşlere hüküm etmek ne güzel bir hikâyeydi öyle! Hüküm savaşları başlamalıydı…
İnsanlar afalladı; çünkü denge kaymaktaydı. Gökyüzünden gelen taşlar, mızraklar, yerlere saplandı. İnsanların barınakları ilk kez sallanıyor, yıkılıyordu. Toprak savaş aletlerinin saplandığı yerden kopmaya başladı. Herkes renktaşları ile bir araya toplandı. En güzel yerleri ele geçirmek için insanlar da savaşa başladı. Renklere kızıl karıştı. Denizler yükseldi, kopan toprak parçalarını birbirinden uzağa taşıdı.
Yukarıdaki savaş hız kesmeden devam ediyordu. Anneleri, babalarının yasını bile tutamıyordu bu hengâmede. Evlatlarının kavgası da tuz biber oldu, anne yüreğine. Yürek daha fazla dayanamadı bu yüke. Uyanmadan rüyasından gitti sevdiğine. Dört kardeş ise annelerinin de gidişine anlam veremediler. Zamanla anlamsızlığı kulplar ile büyüttüler.
En küçük kardeş; annesinin, babasının yanına gidişine çok üzülmedi. O gülüp eğlenmeye devam etti.
En küçük ikinci kardeş ise; küçük kardeşi gibi düşünüyordu ama yanılma payını da hesabına alıyordu. Bu yüzden gülüp eğlendiği zamanların arasında gülüp eğleniyordu.
Üçüncü kardeş; annelerinin de babaları gibi onları bırakıp gittiğini düşünüyordu. Bu yüzden de çoğu zaman durgun duruyordu. Zaman zamansa anne ve babasının yeniden birlikte olduğunu düşünüp çevresine gülücükler dağıtıyordu.
En büyük kardeş ise en bilinçli olandı. Anne ve babası o ve kardeşlerini bırakıp gitmişlerdi, bilirdi. Küçük kardeşlerine de sahip çıkamamıştı, hüküm derdinden yanmıştı. Ona ise bundan sonra soğuktan donmak yakışırdı. Eski güzel günleri andığı nadir zamanlar dışında ise hiç gülmemeye başladı.
Dört kardeş daha fazla bir arada duramadı ve dünyaya dağıldı. Bir daha bir araya gelmemek üzere…
İnsanlar ise dört kardeşin hükmü altında yaşamaya devam ettiler. Onlara yeni isimler verdiler, onlara mevsimler dediler. Büyük kardeşe kış, bir küçüğüne sonbahar, üçüncüye ilkbahar ve en küçüğüne de yaz ismini verdiler. Mevsimlerse tüm bunları önemsemeden geçip gittiler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder