Kolay olmadı. Geçirimsiz günlerin bazı saatlerinde bunu yazması. Zorluk dediğin zaten nedir ki olağan olan hayat koşullarında. Aslında fikrimce doğrusu bunu yazmamam gerektiğiydi. Ama bazen gerekenler en gerekmeyenler değil miydi, hayat denilen illet burada yine karşıma çıkıyor ve beni zorluyor. Bu zorluklar karşısında yılmamam gerek, kelimesi kelimesine ve yürekten yazmam gerek. İçimdeki yükten kurtulmam gerek. Bu yüzden elimden geleni küçük büyük demeden ortaya koymalıyım. Ne kadar engel olamasam da çoğu yazımın kelimesine, anlam yitirmesine. Bence hep içimdekilerdi yitik bir anlam katan kelimelerime. Bilmediğin bir şarkıyı mırıldanmak gibi. Aslında çoğu zaman hayata çocuk masalları tadında anlam katan yazılar yazmak isterdim. Bazen tutturamadım kıvamını yazılarımın limon bahçeleri tadına geldim, ekşiydim. Çoğu zaman bahtsız bedevi gibi çöllerdeydim. Beni içine alıp, harmanlayan hayatıma güzel anlam katan cennet bahçesinin düşlerindeyim. Sessizce yere uzanıyorum ve dinliyorum onlar anlatırken kendi masallarını. Dinlediğimi zannedip bana bakıyorlar. Ne dinleyip ne anladım sözlerini, kimse anlamadı sensiz masalların en kötü dinleyicisi bendim. Bilmiyorlar her zaman senin masalını dinliyorum çünkü hayali en güzel olan masal değil mi, içinde yaşamak istediğin? Kolay değil onların masalına isyan etmemek.-haklı bir isyan dalgası bu sensiz masallarda, buralarda… Hiçbir şey bana etki etmiyor. Buralarda rüzgâr pek esmiyor. Elbette her zaman mutlu değilim, bu kez ne olduğumu bilmemekteyim. garip bir hayaldeyim. Hayal bitti uyanmak üzereyim zaten, düşe yazdım yeniden. Anladım bir gariptim, düşe yazdım yeniden çünkü yerçekimi bile istemedi beni. Belki de sevenlerim tuttu elimden, tam ben düşerken. Onlar değil miydi zaten beni hayata zincirleyen. Hem her insanın yoktur başka bir sebebi var iken böylesi…
Garip bir çocuktum ben de senin gibi. Senin gibi benim de bir zamanlar iyi zamanlarım olmuştu. Vakit hızlı geçerdi, düşünmek istemezdim zamanı, mekânı ne de yarını. Yarını düşünmemek güzel bir şey aslında yaşarken bugünü. Kirletmek küçük elleri küçük günahlarla.-36- insanın hiç kolayca aklına gelmez yarının olabileceği de geçmiş bir günün de. Zaten gelse aklına her nanosaniyeye bir düşünce sıkıştırmaya kalkardı. Belki de farklı düşünüyoruz sen ve ben birden. Gösterir hayat bir ihtimal kim haklı uygun zaman bize geldiğinde. İkimiz ayrı köşelerde yaşlanmayı istemezken. İnsanları gözlerken bir bankta, kuşlara, denize bakarken ayrı noktalarda. Kendi noktanda durup bakarken sen manzarana umarım sadece sabah mahmurluğu olur üzerinde. O da bir kahve eşliğinde senden koşarak uzaklaşacak, seni rahat bırakacak. Sabah mahmurluğun kaçıp giderken yeryüzündeki yuvasına, yüzünde tatlı bir gülümseme oluşur elinde kahve fincanınla. çizgi film izlemek istersin belki çocukluğum gibi boş vakitler dururken önünde.
Güzel olurdu, kaybolup kendi cennetim içinde, yeni yollar bulmak. Elma ağaçlarının altında sabahlamak. Tadı çıkmaz muhtemelen olursam tek yanıma başka nefesler sahipleri gerek. Cennet bile kaybedebilir güzelliğini yani. Oysaki var olan tek özlemim sağ yanımdaki gözlerin. Başka yok zamanı yavaşlatan, yerçekimini kaldıran benden beni alan. Oysa düşmüşüm senden çok uzak, buralar kurak. Çiçekler bile yokluğuna üzülüp soluyor. Kaderinde varmış gibi toprağa düşmüş tohumlar orada oyalan, ölümüne yol alan. Bir damla suyun yolunu kollayan. Hasretle hayata dönmek için, ’meleğim meleğim’ diye inleyen. Meleğin yolunda solmayı göze alıp güneşe, havaya aslında kâinata sırt çeviren.
Güzel kelimeler kullanmaya çalışırken ben yazımda, anlamsızlık merkezi oluverdim bir anda. Bildiğim tüm fizik kuralları yok oldu bu anda. Eğilip yerden aldığım elimdeki elma, maalesef cennetteki tek elma. Sanırım sana çekilmemin de sebebi bu haklıydın, Newton amca. Robinson gibi ıssız adamda şişeyi suya saldım. Belki gelir kurtarsın sandım, ıssız odamda bir ben uyuyakaldım. Issız odama puslu hayalin bile uğramadı. Boynum hep bükük kaldı. Issız odama sabah güneşi kaldıracak yeterli güçte değilim sensiz. Belki bilirsin senleyken titanım ben. Ne kriptondan ne saçtan, gücüm sadece senden geliyor. karanlık bir gecede yatağına sığınıp, büzüşen, korkan bir çocuktan pek farkım kalmadı. Bir zamanlar aslında öyleydim, yokken sen, çocukken ben. Küçük fark artık canavarlardan değil sensizlikten korkuyorum. Şimdi karanlık bir gecede sen uyurken güzelce, okumayacağına inanarak masallar yazıyorum kendime. Bir gece okursun bana belki diye. Sanırım ben gene iyimserim hep iyimserim. Bazen kendimi bile kandırabiliyorum iyimser olduğum konusunda nerdeyse başaracakmışım gibi oluyor. Sen aklımdayken iyimserim, yani hep iyimserim. Nerdeyse gene oluyordu, bu seferde beceremedim iyimser olmayı. Bazen harbiden inanıyorum kendime, sanki iyimser olabiliyorum emin olamıyorum sadece. Sanırım sorun bu.
Kendimi yaşamak isterdim ben hep. Her şeyin olduğu iyisiyle kötüsüyle, seveniyle sevilmeyeniyle kendim olduğum bir ben, güzel olabilirdi. Kendimi arıyorken, seni buldum, oradaydın yollarımızın çakıştığı noktada bana bakıyordun. Ne güzel bakıyordun. Koşar adımlarla yanına geldim hatta en sade halde, kendimi bulduğum yere. Hiç bulamadığım düşlerimin bahçesindeydim, unuttuğum hislerimin patroniçesiyleydim. Zannedersem buralar daha güzelken benden önce, ben buraları kirletmemişken varlığımla, o gene buradaydı. Bense buraya sonradan gelmiş onu bize, düşe yazıyorum. O ben gelmeden çok önce buradaymış. Hatta buralar, o burada diye ona göre şekillendirilmiş, yolumda ona göre yerleştirilmiş.
Benim yürüdüğüm yoldaki tabelalar bile bana sadece seni gösterirken, ben nasıl bu kadar geç kalmıştım. On sekiz bin kişide seni aradım ben. Yolun ortasında öylece kalakalmıştım ben, pazarda kaybolan bir çocuk gibi. Seni ararken yorulup çimlere uzanmayı, gökyüzünü izlemeyi seviyorum. Ne kadar da güzel senin hayalinle, kuşların türküsünü dinlemek. Uyumak orada, düşlerde seni bulmak, aramak. 96- güzelim uykumda bile senin düşüncen ekseninde, rüya ve düşler görüyorum. Uyurken bile sözünü dinliyorum. bir rüyamda gece karanlığında üzerine güneşi getirmeye bile çalıştım. Kötü rüyaların sabahında güzel rüyalarımı daha çok özlüyorum. Bazı sabahlarda iyi ki doğmuşum diye seviniyorum. Gördükten sonra seni rüyamda uyanmak istemem. Korkuyorum ya bir gün sensiz bir sabaha iyi günler dilemem gerekirse diye. Bu sabahlarda kahvaltı yapması ayrı bir güç gerektiriyor. Böyle günlerde en tepedeki güneş bile arkadan vuruyor. Bütün bir günü geçirmek o kadar zor ki böyle günlerde. Alkol dolu bir küvette bile oyalansam keyfim yerine gelmez yinede. Yokluğunda geceler hiç bitmez. Dedim ya güneş dahi sırtını çevirmiş ‘neden doğdun’ demek istercesine bana. Olsun varsın. Hayat ve kötü koşullar çevirmiş olsa da yolumu, yol benim yolum. Yol almaya devam etmek gerek bu yolda her halükarda. Yolumda devam etmek düşer bana. Belki yolum cennete yeniden düşer. Ulaşırsam bir gün yeniden cennetin kapılarına, yapacağım şey beklemekten ötesi olmayacak ya neyse. Beklemesi bile güzeldir. Acaba nasıl olur cennetin kapıları? Hoş cennetin kapılarının ardının önemi daha çok gönlünce orada olmanın ölçülebilecek kadar az bir değeri yok. Yavaştan uyku geliyor artık yüzüme, böyle anları değerlendirmem lazım ne de olsa sık olmuyor. o vakit yatmak gerekir, dükkânı hemen kapatmak gerek.
Bu yazı da burada kapanmış, ne olursa olsun amacına ulaşmışmış…