Bir zamanlar
ağzına kadar küp şeker ile dolu bir şekerlik, şimdi dibine kadar bomboş.
Şekerliğin içinde tek bir küp şeker var o da acı yalnız.
Her şarkı, her
yazı, her şiir insanların duygularını lanse eder. Çoğu kirli çamaşırı,
çekinmeden ortaya çıkardır. Tıpkı liseden okula gelen ergenin mis kokulu
çoraplarını çıkartıp duvar diplerini süslemesi gibi. Tüm bu eserler insanların
duygularını yansıtır. İnsanların neden şikâyetçi olduğunu, nelere hasret
kaldığını, uyumadan önce son kez ne düşündüğünü anlatır. Anlatır da anlayana
anlatır, elleri havada olana değil. Elleri cebinde yürüyene…
Üç otuz üç olmuş,
saat. Birçok güzel insan uykusunda keyif çatıyor. Onlara imreniyorum. Hayatım
boyunca sorunsuzca uyuyabilen insanlara imrenmişimdir. Eksikliğimdir uyku.
Neyse konuyu fazla dağıtmak istemiyorum. Uyku öncesi kimsesiz saatlerimde
birkaç seri düzenli resmi izlemiyorsam şayet, yazmak isterim. Hoş sürekli
yazmak isterim ama benimki de kafa sonuçta.
Son zamanlarda,
daha önce hiç olmadığı kadar belki de; kendimi yalnızlığı anlatmaya çalışırken
buluyorum. Başlangıçta önemsemediğim bir durumdu. Her insan yalnızdır sonuçta,
normal. Ancak ne zamanki belli aralıklarda aynı konuyu yazmaya kalksam bu beni
oldukça rahatsız eder. Yazmaktan soğurum. Bir yanımsa sürekli yazmak istediği
için devlet vergisi tadında arada kalmak gibi rahatsız edici bir duruma
düşerim. Bu yazımla farklı bir şeyler deniyorum. Kendimi anlatmayı seçiyorum.
Hem de yalnızlık parantezinde. Sanat yapma çabasına düşmeme isteğiyle...
Birden bire
sırtımdan yukarı bir ürperti tırmandı. Ense köküme yerleşti. Ben bu kelimeleri
yazarken ağırlığını iyice hissediyorum. Yalnızlığın özelim olduğu fikrini
aşılıyor bana, deri altıma işliyor tüm kirlerini.
-
“Yalnızlık paylaşılmaz, oğlum”, diyor.
İnanmayacaksınız belki ama şu an daha fazla yazmak
istemiyorum. Uyuyanlara selam olsun.