Ben senin en tiksindiğin cümlelerde bile kullanmak istemeyeceğin özneyim. Ben senin karanlık öncesi ışıkta gördüğün son siluetim. Korkunun yapı taşıyım. Ben senin en nefret ettiğin kuzeninim, sevgilinim, arkadaşınım… Ben senin bitmek nedir bilmeyen kâbusunum, varlığının içindeki kara deliğim, yokluğum. Ben senin doğduğun anda ölümle yaptığın anlaşmadaki imzanım. Ben senin içindeki en kuytu yerleri harekete geçiren mikro organizmayım. Ben senin nefretinim, bana öyle bir sevdayla bağlısın ki gözlerin kör, duyuların ölü. Bensiz bir hiçsin, benim hep solumdasın bense senin kalbin ve beynindeki irinim, tümörüm. Ben sensiz bir hiçim, senin için dünyaya geldim belki ama sende bensiz yapamazsın. İkimizin arasındaki derin farksa senin bu dünyayı istemen, ona bağlanman; benimse ondan nefret etmem, ona bir karıncanın karıncayiyene olan aşkıyla bağlanmam. Ben senden bir anda bir nanosaniyede vazgeçerim ama senin benden vazgeçmek gibi bir seçeneğin bile yok. Ben ve senin ortak birkaç noktamız var, çoğu sana ait önemsiz özellikler herhalde en isteklisi senin bu dünyadan elini ayağını çekmendir. Böylece defterini kapatabilir ve emekli olabilirim. Cehenneme hasret kaldım bakarsın daha güneyde bir yerde işe başlarım. Ne olursa olsun kutuptaki o günlerden kötü olamaz!
“Alkol kötü bir şey hem sağılığına zararlı… Dur bunu da deftere ekleyeyim… oh daha da iç! İç ki biletin hızlı trenden olsun. Zina yaparken bir başka tatlı oluyorsun, bunu da belirtmek isterim. Ne kadar hoş biri değil mi? Hadi utanma! Merhaba de ona; o da yalnız tıpkı aciz türündeki herkes gibi. Neyse bunlar benim gibiler için sıradan durumlar sanırım. Biri gider biri gelir, ameller yazılır çizilir, işin kolay kısmı yani. Melek olmaksa? Sanırım ben bu konuda pek başarılı değilim. Tabii göreceli bir konu bu!”