Rüzgar önüne çıkan her şeyi sert tokatlarla dövüyordu.
Dalından bir yaprağın katiliydi. Savruldu yaprak ve meçhule karıştı. Yaprak
uçtu, uçtu ve... geceye kondu.
...
Bir mevsimin
masalıydı, garip bir mevsimin. Etrafta kimse yoktu. Sadece rüzgar vardı; o da
çok sert esiyordu, çok sert. Esiyordu, dövüyordu, kırıyordu... Verebileceği
bütün zararları fazlasıyla beraber veriyordu. Ağızda yabancı bir sigara, dudak
daha alışkın değil bu duruma. Elinde bir meşrubat el alışkın değil bu duruma.
El alışkın hararet basan vücudu alkol ile sulamaya. Alkol, alkol...
Alkol çelişkili
bir kayak merkezi. Hikayenin dönüm noktası, en vazgeçilebileni. Güzel alkol,
saf alkol... Titreyen eli, yüreği, beyni düzelten, karaciğeri sol ele veren
alkol...
Sertti rüzgar,
hırçındı. Varlığı hatırlatan acıya yoldaştı, gecekondu yakamozunda bir
stardı.katildi hem de, yaşına kurusuna bakmayacak kadar katildi... Birçok
yaprağı katletti. Yapraksa tüm mesafesini gene içeri kat etti. O da gitti işte
tüm yapraklar gibi, sadece gitti. Bir gitmeyi bile beceremedi! Bir gitmeyi bile
beceremedi, zihne takıldı, ardında diken üstünde bir çocuk bırakıp gitti.
Rüzgar çok sertti,
adamın üzerine gitti. Adam tabi gelip gidenlere alışkındı, hiçbir şey
hissetmedi. Hissetmedi ama içinde bir şeyler de kopup gitti. Gidenler de
harflerle kağıtlara sabitlendi. Üç nokta hepsini önünde sürükledi...
Gece ise henüz
bitmedi. Tüm olanların üzerine doğuyor. Bu yazıysa ne mutlu ki burada bitiyor. Nedendir
bilmem; mutlu kelimesi zaten hep son satıra itekleniyor.