Az gittim, öz
gittim. Dere tepe düz gittim. Gittim, gittim, gittim bir de baktım k yerimde
saymışım. Ben erken gidip beklememek adına hep geç kalanmışım. Ben yazarmışım,
okuyanıma şaşarmışım. Perşembe zannedip cumaya uyanmışım anlaşılan gene geç kalmışım.
Bir masal yazmışım, okuyanın uykularını kaçırmışım. Yazarken anladım ki ben
aptalmışım!
Daha zamanın bile
icat olmadığı topraklarda, ilan etmiş Güneş galibiyetini. Güneş’in hakimiyetini
ilan ettiği bu topraklar yaşlıymış; derisi çatlak, göz pınarları kuru ve
üzerindeki hayat neredeyse bitmek üzereymiş. İnsanları panik içindeymiş ,
kimisi kaçan keçilerini takip etmekteymiş kimisinin keçisi geriye gelmiş
bile...
Bu yanlış zaman içersinde, bu topraklarda tek
kral varmış, adına da Güneş derlermiş. O da yakıp geçermiş. İnsanlar bütün
bunlara alışıp kabullenmiş. Yalnız keçiler ayak diremiş, onlar ise sadece
keçilermiş.
Bir gün nasıl
oldu bilinmez; insanlar galeyana gelmişler. Bir araya gelip, isyan edip Güneş’in
krallığını bitirmek istemişler. Tüm silahlarını ve erkekleri toplamışlar Güneş’i
zapta karar kılmışlar. Sadece geceleri yol almışlar, kurak diyarlardan
geçmişler ve gitmişler... Gidip Güneş’e
aydınlıklarını bahşetmişler. Artta kalanlar ise ağıtlarını yollamışlar Güneş’e.
Ağıtlar öyle sıcaklarmış ki Güneş’i ateş basmış, alev almış. Hiç durmamak üzere
yanmaya başlamış, yana yakıla arşa kadar ulaşmış.
Kalanların gözyaşları
ise yükselip havaya karışmış, acıyı çekmek ise sadece izleyenlere kolaymış. Gökyüzünü
aniden kara pamuklar sarmış, ani ışık patlamaları yaşanmış. Geriye kalanlar,
Güneş’in intikam alacağını sanmış oysa Güneş kendi derdi ile yanmış... Birden
bire, hiç olmadık yerde ufak damlalar düşmeye başlamış yerlere, kalanların
üzerine. Herkesi bir korku sarmış, hepsi bir kovuğun içine saklanmış. Korku ile
aynı kovukta saatler geçirmişler. Annelerin bile korkudan çocuklarını unuttuğu
bir anda yeni yeni yürümeye başlayan bir kız çocuğu kimsenin dikkatini çekmeden
kovuktan çıkmış. Gülerek, eğlenerek ıslanmaya başlamış. Çocuğunu korkusunun koynunda
gören annenin feryadı kulaklara sığamayacak kadar acıklıymış, tüm anaçlığı ile
atılıp kızına sarılmış. İzleyenler şaşırmış; anne ile kızı hala hayattaymış. Korkuların
yersiz olduğunu anlayan ahali kovuktan çıkıp yıllardır hasretini duydukları
özgürlüklerine suyun altında ıslanarak kavuşmuşlar.
Islanan halk bir ömür boyu mutlu yaşamış,
gökten gelen suya da küçük kızın ismini vermişler. İlk defa bir masal mutlu son
ile bitmiş, yarınlar güzelmiş.