Gene lanetli nimet
gece... Saatin, günün yılın bir önemi
yok, hatırlayan da. Vakit denilen akışkan, beni bırakalı bir hayli zaman oldu.
Artık herhangi bir şey içmeden de kafam uyuşuk. Sorunlar sanki pürüzsüz bir
yüzeymişim gibi tenimden akıp gidiyor. Ve evet gene gece, gene aynı teraneler.
Kafada yığınla boşluk, klavye başında bir piyanist misali müziğin ritmiyle
bastığım tuşlar... Lanet olası sahte tanrı gibi doğuruyorum. Bu gece, belki dün
de Zeus’tum, hani şu birkaç kadınla ilişkiye girmek için şekilden şekle giren
zibidi. İşte oydum ama uslu, meteliğe kurşun dahi atamayanından. Belki de Athena’m geliyordur, ha olamaz mı?
Olamaz tabi!
Yıllarca alkol ile
besleyip büyüttüğüm koca kafam şu sıralarda kapına sığamıyor. Gelmişim yirmi üç
yaşına hala şu kafadan kurtulamadım . Yaşıtlarım devlet kapısında tren olmuş
beklerken ben kahvaltılık ekmek almak için ebeveyn baskısı ile bakkal yollarını
arşınlıyorum. Oradan çıkıp nereden geçtiğimi hatırlamadığım yollara giriyorum.
Unutuyorum, istiyorum; istemiyorum ama unutuyorum. İnsan sevdiğinin yüzünü
unutur mu ben unutuyorum. Yolda görüyorum, görmeze gidiyorum. Yaptıklarım bana
koyarken millete ne yapıyordur, teğet geçiyordur.
- Saçı uzamış.
Ağızdan çıkamayan
bir cümle lan bu, ama anlamı o kadar büyük ki. Değil ben, hiçbir insan evladı
anlatamaz. Düşün, hala yapabiliyorken düşün! Sırtımda taşıdığım yüke bak. Bana ait olmayan bir sevdiğim, bana ait
olmayan bir geleceğim, kolumun altında yayınlanır mı yayınlanmaz mı bilmediğim
romanım ile giderek aydınlıktan uzak yollara karışıyorum.
Biliyorum,
biliyorum... Herkesin derdi var. Şimdi, herkesin derdi var diye benim derdim
olmasın mı, anlatmayayım mı? Be güzelim, güzelim desem de güzelim değil, bugüne
kadar sadece tek ne gördün? Koduğumun acıları benim de kapımı kırıyor, sen
benim kapıyı açtığımı mı zannediyorsun. Öyle bir şey yok! Sadece sevdiğim mi
gitti zannediyorsun, giden arkadaşlarımın, dostlarımın isimlerini takvimlere
yazsam her güne bir kız bir erkek çocuk ismi bulunur. Hayır giden gitsin gitmesin
demiyorum, gitsin herkes gitsin. Alıştırmadan gitsinler sadece hani, şunun tüyü
bunun kulpu olmasın sadece gitsin. Giderken bir hoş çakal desin, o da gittiğini
bileyim diye. Herkes gitsin yani, ben de gideyim ama. Valla bak, ben bu yaşıma
kadar çok güzel gittim ama bozulduysam demek artık gidemiyorum. Ya da yoruldum
artık hangisi geçiyorsa burada.
Neyse ne, ne
diyordum ben bu akşam doğum sancısı çekiyorum. Şarkıların hepsi birer matkap
edası ile kafamı deliyor bense orijinal
tasvirler kuruyorum. Son ana kadar kendimden taviz vermiyorum. Her gün
düşündüğümü görmezden geliyorum, neyin tavizinden bahsediyoruz hala. Doğru ya
sen de yapmışındır. Pardon, bugünlerde biraz klişeyim de. Yalan bile söylüyorum
düşün. Bayram yerindeki çocuk gibiyim, hiç görmesem de. Gene biraz farklıyım
ha, bayramı da kaçırmışım. Neler kaçırmadım ki; saat dört yirmi dört, dört
yirmi üçü kaçırmışım iyi mi?
Buradan tüm
dostlarıma ve ona sesleniyorum, kabul bu noktada gülüyorum. “Dön lan geri”. Her
şey gönlünce olsun, iliştirmeden duramadım.
Bak demin bir
tanrı doğuyordu ya hani. sanırım gene bir tanrı ölüyor. Tanrı mezarlığı olsun
bu yazının başlığı, gider bak bu.