28 Mart 2013 Perşembe

Tanrı Mezarlığı


    Gene lanetli nimet gece...  Saatin, günün yılın bir önemi yok, hatırlayan da. Vakit denilen akışkan, beni bırakalı bir hayli zaman oldu. Artık herhangi bir şey içmeden de kafam uyuşuk. Sorunlar sanki pürüzsüz bir yüzeymişim gibi tenimden akıp gidiyor. Ve evet gene gece, gene aynı teraneler. Kafada yığınla boşluk, klavye başında bir piyanist misali müziğin ritmiyle bastığım tuşlar... Lanet olası sahte tanrı gibi doğuruyorum. Bu gece, belki dün de Zeus’tum, hani şu birkaç kadınla ilişkiye girmek için şekilden şekle giren zibidi. İşte oydum ama uslu, meteliğe kurşun dahi atamayanından.  Belki de Athena’m geliyordur, ha olamaz mı? Olamaz tabi!
    Yıllarca alkol ile besleyip büyüttüğüm koca kafam şu sıralarda kapına sığamıyor. Gelmişim yirmi üç yaşına hala şu kafadan kurtulamadım . Yaşıtlarım devlet kapısında tren olmuş beklerken ben kahvaltılık ekmek almak için ebeveyn baskısı ile bakkal yollarını arşınlıyorum. Oradan çıkıp nereden geçtiğimi hatırlamadığım yollara giriyorum. Unutuyorum, istiyorum; istemiyorum ama unutuyorum. İnsan sevdiğinin yüzünü unutur mu ben unutuyorum. Yolda görüyorum, görmeze gidiyorum. Yaptıklarım bana koyarken millete ne yapıyordur, teğet geçiyordur.
    - Saçı uzamış.
    Ağızdan çıkamayan bir cümle lan bu, ama anlamı o kadar büyük ki. Değil ben, hiçbir insan evladı anlatamaz. Düşün, hala yapabiliyorken düşün! Sırtımda taşıdığım yüke bak.  Bana ait olmayan bir sevdiğim, bana ait olmayan bir geleceğim, kolumun altında yayınlanır mı yayınlanmaz mı bilmediğim romanım ile giderek aydınlıktan uzak yollara karışıyorum.
    Biliyorum, biliyorum... Herkesin derdi var. Şimdi, herkesin derdi var diye benim derdim olmasın mı, anlatmayayım mı? Be güzelim, güzelim desem de güzelim değil, bugüne kadar sadece tek ne gördün? Koduğumun acıları benim de kapımı kırıyor, sen benim kapıyı açtığımı mı zannediyorsun. Öyle bir şey yok! Sadece sevdiğim mi gitti zannediyorsun, giden arkadaşlarımın, dostlarımın isimlerini takvimlere yazsam her güne bir kız bir erkek çocuk ismi bulunur. Hayır giden gitsin gitmesin demiyorum, gitsin herkes gitsin. Alıştırmadan gitsinler sadece hani, şunun tüyü bunun kulpu olmasın sadece gitsin. Giderken bir hoş çakal desin, o da gittiğini bileyim diye. Herkes gitsin yani, ben de gideyim ama. Valla bak, ben bu yaşıma kadar çok güzel gittim ama bozulduysam demek artık gidemiyorum. Ya da yoruldum artık hangisi geçiyorsa burada.
    Neyse ne, ne diyordum ben bu akşam doğum sancısı çekiyorum. Şarkıların hepsi birer matkap edası ile kafamı deliyor bense orijinal  tasvirler kuruyorum. Son ana kadar kendimden taviz vermiyorum. Her gün düşündüğümü görmezden geliyorum, neyin tavizinden bahsediyoruz hala. Doğru ya sen de yapmışındır. Pardon, bugünlerde biraz klişeyim de. Yalan bile söylüyorum düşün. Bayram yerindeki çocuk gibiyim, hiç görmesem de. Gene biraz farklıyım ha, bayramı da kaçırmışım. Neler kaçırmadım ki; saat dört yirmi dört, dört yirmi üçü kaçırmışım iyi mi?
    Buradan tüm dostlarıma ve ona sesleniyorum, kabul bu noktada gülüyorum. “Dön lan geri”. Her şey gönlünce olsun, iliştirmeden duramadım.
    Bak demin bir tanrı doğuyordu ya hani. sanırım gene bir tanrı ölüyor. Tanrı mezarlığı olsun bu yazının başlığı, gider bak bu.