Tek bir eksik
vardı, o da yağmurdu…
-
“Bir işaret ver! Lanet olası, bana bir işaret
veeer!” elleriyle saçlarını kavrayıp ani bir kuvvetle çekti. Tek eksik vardı, o
da yağmurdu.
Artık sabrı kalmamıştı. Bir şey olmalıydı, bir
şey ufacık da olsa bir şey. Bir böcek bile geçse önünden razıydı. Derin bir
nefes aldı, bir tane daha ve gene; “ bir işaret ver kafasını siktiğim! Bir
işaree…”
Gece öylesine
sessizdi ki onun sesini de emdi. Karadelikten farksız bir hayatta, teneffüse
çıkan bir veledin elindeki meyve suyundan farkı yoktu. İçinde ne varsa bitene
kadar iç edilmeye mahkûmdu. Birden bire dizleri gevşedi ve yer çekti onu.
Kulaklarına kemik sesi gelmese düştüğünü bile anlamazdı. Dizlerinin üzerinde
daha fazla duramayacağını anlayınca yüz üstü yere uzandı. Gözlerini kapayıp
söylenmeye başladı;
-
Bir alkolüm kalmıştı; o da gitti. Bari o
kalsaydı. Bir alkolüm kalsaydı, bir alkolüm, bir alkolüm… Herkes gitti. Bir ben
kaldım, bari ben de gitseydim ya da hiç değilse alkol kalsaydı. Ahahahaha bir
alkol kalsaydı ya ne güzel eğlenirdik benle. Yani eğlenmezdik ama hissetmezdik
de ne güzel olurdu.
Ve karadelik…
Koskocaman bir
küvetin yanına getirilmiş bir plaj sandalyesi. Ortalık göz bebeğine tecavüz
edecek kadar aydınlık. Küvet de ağzına kadar dolu, havada alkolün sinirleri
harekete geçiren kokusu var. Plaj sandalyesinin hemen yanında bir inşaat
borusu, hani küçükken daha doymamışken içine kâğıttan mermiler koyup savaşı ilk
tattığımız borulardan. Borunun bir ucu küvetin içinde bir kısmı sandalyenin
yanında ölü bir yılan gibi kıvrılmış duruyor. Sandalyeye doğru giderken gözüne
lavabo takılıyor. İçinde limon dilimleri ve buz var. Elini daldırıp hiç
düşünmeden avuç avuç küvete atıyor. Fayanstaki bulanık yansımasına bakıyor ve;
-
“Ne haber lan tipini siktiğim” dedikten sonra
gülerek sandalyesine oturuyor.
Sandalyede
olabilecek en rahat oturuşunun kıvamını bulduktan sonra borudan alkol çekmeye
başlıyor. Rakı, votka, bira, şarap, viski, absinth, cin… Daha önce içtiği tüm
içkiler burada. Tüm gücüyle içmeye başlıyor. Bir.. iki.. üç… Tüm küveti nerede ise nefes almadan içiyor.
Banyonun ışığı her yudumda giderek artıyor. Banyonun görüntüsü bulanıklaşırken
demin fayansta gördüğü görüntüsü giderek netleşmeye başlıyor. Vücudunda
herhangi bir uzvunu oynatacak gücü kendinde bulamıyor. Fayanstaki görüntüsü ise
giderek ona yaklaşıyor, sol eliyle çenesini kavrayıp;
-
“Ne oldu lan! He ne oldu ebesini siktiğim!” diye
gülmeye başlıyor. Ardından da sağ elini sıkıp sıkılaştırıp sol yanağına bir
buse bırakıyor.
Gözlerini açtığında
karadelik gitmişti bile. Gözünün önünde ise bir siyah nokta sağda solda
dolanmaktaydı. Dudaklarını çekiştirerek gülümsedi, alaycı dişlerinin arasından
gayet sakince çıktı sesi;
-
Ne haber lan Gregor Samsa? Hoş geldin.