29 Ekim 2011 Cumartesi

İmtihan

  Yırttı yazar kimliğini, ceketini. Çıkardı attı üzerindeki her şeyi. Ulaşabileceği en yüksek saflığa ulaşmak için benliğini bir kenara bıraktı.
 
  O anda, boz baykuşun sesi karanlığı yırttı. Çocuklar rüyalarına sığındı. Boz baykuş tüm sessizliğini aldı gecenin ve yazara ikram etti tüm geceyi, benliğini.
 
  Çığlık attı yazar, bağırdı, kükredi. Duvara yumruklar salladı. Ellerini kana boyadı. Eğildi, öfke kustu. Alkolden nefret etti. Belli nefreti gene alkol temizleyecekti! Sustu yazar, odasında köşeye pustu. Sayıklamaya başladı. Öfkesine yenilip dağıttığı odasına baktı. Geçip giden öfke nöbetine gülümsedi. Sonra zevkle bir sigara yaktı. Çıplak tenini duvara yasladı. İrkilen vücudu ile düşünmeden sadece sigarasını özümsedi. Kalktı pencereyi ardına kadar açtı. Odasında dönüp dolaşan çığlıklarının odasını terk etmesine izin verdi. Yeniden eski haline dönmenin geçici neşesini yaşadı. Aniden gülmeye başlamasının sebebi de buydu. Parmak arasında zorlukla tutunan sigarayı dudaklarına götürdü, keyifle bir öpücük verdi sigarasına. Dumanı uzun bir sure içinde tuttuktan sonra serbest bıraktı. Neşesi hala yerindeydi. Yersiz bir şekilde kahkahalar atmaya başladı. Karnı ağrıyınca kadar güldü. Yüzünü ellerine gömdü. Parmak arasında tuttuğu sigarayı avuç içlerinde dudak dudak aradı. İzmaritine kadar içti sigarası, posasını da düşünmeden odasına fırlattı.
 
  Yıllar sonra odasına gelmiş gibi odasını incelemeye başladı. Sağda solda ki yırtık kıyafetlerini, devrilmiş sandalyesini. Yer yer sigara yanıkları ile bezenmiş halısını inceledi. Yanık plastiğin bir kalıp oluşturduğu deliğe serçe parmağını sokup bir süre oyalandı. Sonra oturduğu yerden masa üstündeki kolonyayı gördü. Karaciğeri yüzünden yattığı hastanede onu ziyaret eden bir arkadaşının klişe bir hediyesiydi. Çok severdi o arkadaşını. Belki bir gün evlenirim diye düşünüp nikâh şahidi olmasını sağlayacak sözü ondan almıştı. Alkolsüz kafa rahatlatmalarını hep onunla yaşamıştı. Milletin usandığı kelime oyunlarını hep onunla oynamış, onunla gülmüştü. Önemliydi işte o kişi, kısası uzunu yoktu. Anlatılması zordu. Bir anlık kalkmasıyla kolonyayı avuçlarının arasına aldı. Güzel günleri düşündü. Bir zamanlarını hatırladı. Arkadaşını minnetle andı. Kapağını yavaşça açtı kolonyanın. Tıpkı eski günlerdeki gibi arkadaşı yanındaydı. Anne ve babasının evde olmadığı o günü hatırladı. Ne güzel bir rakı masasıydı o. Acemiliklerinden ötürü içtiği ayarsız rakıyı anımsayıp gülümsedi. Ardından kolonyadan ilk yudumu aldı. Kolonyanın yayılıp ele geçirdiği boğazı yanıyordu. Öksürmeye başladı. Kusmak istedi olmadı. Cenin olup yattı beton zeminde. öylece bekledi bir sonraki yuduma kadar. İlk kolonya içtiğinde böyle olmamıştı. Sadece dili ve boğazı uyuşmuştu. Biraz zaman sonra alevler içinde kaldı boğazı uyuştu. Artık sorunsuzca içebilirdi. Kolonyayı gene dikti. Bu sefer boğazı o kadar yanmadı. Ağızlık yüzünden az geliyor diye sinirlenmeye başlamıştı. Küfretti. Dişlerinin arasına aldığı kolonyanın ağızlığını hışımla çıkarıp tükürdü. Büyük bir istekle kafasına dikti kolonyayı. Arzu, şehvet, dünya, ahret hepsi yalan oldu ve o kolonyayla son buldu. Zorla kalktı şişeyi sarhoş nezaketiyle yerine koydu. Arkadaşına kendince vefa örneği sergiliyordu.
 
  Bir an ayakları yerden çekildi. Kendini yüzükoyun yerde yatıyor buldu. Kafasından yayılan sıcaklık hoşuna gitmeye başladı. Uykusu gelmeye başlamıştı zaten. Sıcaklığa dokundu. Bir kez daha alkole içini boşaltmıştı. Kırmızı düşleri artık her yerdeydi. Gözlerini sakince yumdu. Bir sonraki sabaha küfredene kadar uyudu.
 
  Boz baykuş pencerenin pervazından havalanıp karanlığa karıştı...

28 Ekim 2011 Cuma

Melek Kanatları

  Tüm insanları bekleyen zor günler en sonunda gelmişti.  Kimsenin kimseye güveni kalmamıştı. Güneş bile günde iki saatten daha az bir süre için ortaya çıkıyordu.
   Bir adam zil zurna sarhoş bir halde karnını doyurmak için gittiği bir lokantada yeni tanıştığı hoş sohbet bir bayanla muhabbet ediyordu. Konu elbette zor zamanlardı… Dediklerine göre yaşamak zor zanaattı!
  İlk yemekler yendi. Muhabbet giderek derinleşti. Kadın ve sarhoş yakınlaştı. Artık tatlı zamanı! Son günlerin popüler tatlısı masaya söylendi. İki porsiyon melek kanadı afiyetle yendi. Gece hoş seslerle devam etti ve bitti.
  Geceden geriye, bir melek kanatlarına veda etti…

21 Ekim 2011 Cuma

Kramp

  Epeydir elime kalem almıyordum. Aklıma gelenleri sonra diyerek hep erteliyordum. Unutuyordum. Unutmak için içiyordum.
  Şimdi belki alkoldendir belki de mide kramplarından; gece beni kabul etmedi. Aklımda birden çok belirtisiz his tamlaması, kanımda alkol, midem de kramp ve elimde kalem, kâğıtla yazmayı deniyorum. Gene tanımsızım yani bir şekilde. Bütün bu farkındalıkların gereksizliğine uyum sağlamışım. Kıyıma çekilip günlerin geçmesini bekliyorum. Tabi ki başarısızım! Zaman denilen kavram, yapacak bir şeyler yokken pek insaflı değil...

                                                                                       2.9.11
                                                                                        5.25

16 Ekim 2011 Pazar

Ateş Böceğinin Bir Gecesi

  Karanlığın içinde bir ateş böceği, karanlığa savrulmuş bir bıçak gibi. Etrafı bile karanlık bir kendi aydınlık. Bir böcek anca kendini aydınlatıyor. Olsun gene de fark yaratıyor. Gecenin karanlığına tek başına kafa tutuyor.
  Neden yanıyor minik, asi ateş böceği? İçine çok mu atmış dertleri, sıra sıra problemleri? Belki de âşıktır ateş böceği. Taze bir ateşle kavrulmuştur. Büyük bir ateş sarmıştır onu, ateş gene kendi ateşi. Belki karanlıkta diğer renklerin suskunluğuna isyan ediyor.’ Gösterin kendinizi, gösterin güzelliğinizi! Çıkın o lanet evinizden, kabuğunuzdan, karanlığınızdan’ diye bağırıyor. Bizim duyamayacağımız bir desibele ulaşan sesi belki ışık olacak kadar güçlüdür. Belki de güneş kayboldu diye üzülüyordur. Yitip gitmesinden korkuyordur. Güneş yeniden doğunca da söndürüyordur kendini. Işığıyla güneşin gözünü alıp kıskandırmak istemiyordur. Güneşin gitmemesi için yeniden elinden geleni fazlasıyla yapıyordur.
  Ya da öyle bir şeydir ki ateş böceği, gösteriş meraklısı bir çılgındır. Kimse yokken sahneye fırlar, kendini ateşe verir. İlgi çekmeye çalışır.  Gün doğarken ise aradığı ilgiyi bulamamanın verdiği üzüntüyle sönüp gider. Bir gecelik inzivaya çekilir. Merak etmeyin ertesi gece gene orada olacaktır.

6 Ekim 2011 Perşembe

Sarhoş Nezaketi

   Ellerini hızla sallıyordu. Belki gözlerim alkolünde etkisinden olacak ellerinin önlerinden geçişini zor seçiyordu. Hatta sahteymiş, hologrammış izlenimi yaratıyordu. Ellerini sallarken bir yandan da ağzını kocaman kocaman açıp kapıyor, sarı dişlerini sergiliyordu. Havaya küfürlerle beraber tükürüklerini de saçıyordu. Alkollü gözleri birkaç damlayı havadayken yakalamış; hatta havada süzülmesine bile tanık olmuştu. Düzgün görüntüsüne aldanmamak lazımmış. Eminim bu herif pis de kokuyordur. Adamın öfkesi sınırlarındaydı. Adam daha fazla dayanabileceğe benzemiyordu. Öyle de oldu. Kocaman açılan ağzı ve süzülen eli gecenin son görüntüsü olmaya aday olacak gibi yüzüne doğru süzülüyordu. Alt tarafı parası yoktu ve barda bir şeyler içmek istemişti. Ne gerek vardı ki şimdi bu şiddet, yüzüne doğru süzülen bu yumak halindeki ele. Olacak iş miydi şimdi bu?

4 Ekim 2011 Salı

Olmasaymış

   Düşüncelere bela bulaşmış. Hava hep karanlıkmış. Yollar yapraklanmış, güneş suya batmış. Yavru köpek korkudan bir ağacın kovuğuna saklanmış. Susuzluğu kapsayan bir açlıkla son uykusuna yatmış. Bulutlar bu duruma ağlayacakmış, güneş gözlerini almasaymış. 
   Devrik cümleler devrilerek yolunu bulmuş. Düzensizlik bir düzene oturtulmuş. özgürlük sırtından vurulmuş, kanatları yolunmuş. Düşünen kafalar bir bir toplanmış, bir çuvala yığılmış. Zaman azalmış. Sözler hızlanmış, karmaşa sahaya çıkmış.tabutlar tepeleme toprağa batmış. gözyaşlarında çiçek yetiştirilmeye başlanmış. uyku daralmış, günler azalmış. yeryüzünde kaçacak yer kalmamış, toprağın altına saklanmış.

Zırva

   Düşler karanlıktı. Akıl saklanık, yabancılar tanıdık, buralar da biraz yalnızdı.Ardım sıra dizilmiş akbabalar, utanmasalar yemek saatini beklemeyecekler.
   Gözlerim tutuk, yarını bekler, bilmezler gelmeyecekler. Alarmı beş dakika öncesine kurmuşum, bu yüzden geç kalmaya mahkumum. Elbiselerim delik deşik,ayaklarım çıplak. Yarına mahkum bugün, bugünde eksik dün. Ne yarınım var ne dün.
   Bunlar saçmalık. Yazan alık, okuyan balık. Düşe yazar, suya atar, kağıda yazık.

1 Ekim 2011 Cumartesi

minik adam

annesinin eline yapışmış bir küçük yaşam alanı
nasıl da küçük ellerin ayakların
kafan bu küçüklüğe isyan eden bir büyüklükte
gözlerin iki büyük meşe gibi etrafı süzmekte
dişlerinin yapısı bozuk
belki hala emanet dişlerin
emanete hıyanet bir sende güzel olmalı
o dişlerde şeker kırıntıları kalmalı
peki ya o kıyafetlerin
büyük bir adamın çekmişleri gibi
ama sana başka bir hava katmış
daha güzel olmuş
gülüşünü göremedim
eksiltiliyim bu yüzden
beni izleyen meraklı gözlerinde doğan panik bile
belli sadece sende güzel
inme vaktin geldi minik adam
çoğundan daha hızlı adım atan adam
tek dileğim yürüdüğün yollardan taşman
hiç durmaman