15 Nisan 2013 Pazartesi

Kırık Hatıralar


    Ölü bebek küvezleri, kırık hatıralar bahçesinde özenle dizili...
    Üzerlerinde bir örtü, düşten hafif zamandan ağır. Yeryüzünde sadece iki kişi tarafından kaldırılabilinir. Biri ölümüne uyuyor; diğeri bahçenin adını bile bilmiyor ki derman olduğunu bilsin.
    Örtü sanki dünyanın en marifetli örümceği tarafından yapılmış. Gecenin ışığını su gibi üzerinde taşıyor. Altındaki ölü huzur içinde yatıyor, kim bilir kaçıncı rüyasını görüyor! Yekten bir ses peyda oluyor:
    Korkma!
     Ölü tabi ki sesi duymuyor, ölümüne uyuyor. Başucunda bir kağıt, üzerinde son isteği yazıyor;
“ Çok yorgunum. Gölgeni ihsan etmedin bari manzarandan eksik etme.”
     Yokluk rüzgarları her zamankinden daha sert esmeye başlıyor.ölünün  örtüsü sakin bir deniz gibi dalgalanıyor. Kırık hatıralar bahçesinde tek bir mevsim var.
     Unutulmaksa... bu işin raconunda var.

14 Nisan 2013 Pazar

Neşe Saçar


    Neşeli bir şeyler yazabilirsem anca şimdi yazarım.
    Saat olmuş 05:19, yatağıma uzanıp sırtımdaki ağrıdan tat alıyorum. Neden bilmiyorum, neşe çalıyorum. Panda çiftleşmesi gibi neşelenmem ya da eski bir film gibi, senede bir gün... Ümitlenmeyin baştan belirtiyorum; sınır ihlali yapıyorum şu an, bilmediğim bir diyarda rehberlik ediyorum.
    Paragraf arası verdim hala da neşeliyim lan,  inanmıyorum! Neşelen moruk, her saniye ölüyorsun. Kıs kıs... -gülüyorum-  gene yaptım!  Farkındayım; neşe üstümde yaban duruyor, ergen sivilcesi gibi. Patlatırsam izi kalır mı, yoksa rüya öncesi aperatif bir rüyada mıyım? Belki, belki de çok bitap düştüm. Sağa sola kelimeler savuruyorum; o değil de sanki okunuyorum. Okuyanlar bir el kaldırsın, kimler burada bizimle, bir görelim.
-     Otur sıfır!
    Gecelik, günlük, yazılık, mevsimlik, ahirlik zamandan bağımsızım. Bütün zincirlerim bu yüzden; neşe kotam da bu kadar. Esen kalın, arkadaşlarınıza da güvenmeyin.
    Hadi öperler, güzelleri tabi.