23 Şubat 2012 Perşembe

Masal Tadında

  Vaktin zamanıydı. Süre daha dolmamıştı. Develer berberlikten sıkılıp tellallığa başlamıştı. Pireler de işsiz kalmıştı. Annem de beşiğine sığamadığı zamanlarda, uzak ülkelerin birinde bir söylence peyda olmuştu.
  Bütün insanlık korkmalıydı, “o” buradaydı…
“ Ne zaman ki ay güneşin ardına saklanıp görünmez olur. O gün ekilen ekin hasadı getiremez, ziyan olur. O gün anne rahmine bırakılan tohum ise çevresine felaket olur. O tohum ki yüreğinde bir deliğe yer verir. Boyutu her ne kadar toplu iğne ucundan küçük olsa da içindeki aydınlık kara delikte bile yoktur! Üç yılda bir, yürekteki delikten bir katre süzülür, rengi yakuttan koyu… Olduğu yerde durur, büyümek için doğumu kadar bir süre geçsin de kardeşi yanına gelsin diye bekler. Her damla taşlaşarak kalbin üzerinde kendine bir yer edinir. Edindiği yeri de sömürüp bitirir. Küçük bir kum tanesinden çakıl taşı kadar olduğunda yürek kararır ve kötülük kılıfını giyer.”
  Bu söylence aldı başını yürüdü, kalplere korku doldu. Zannedersin zaman doldu, denizler kurudu, güneş soldu, hayat durdu…
  İnsanoğlu garip yaratıktı. Her duyduğuna inanmaz, inandıktan sonra da inandığından başkasını duymazdı. Söylence yayıldı, yayıldı, yayıldı… İnsanlığınsa fark edemediği bir şey vardı; taş kalplilik bulaşıcıydı. Karşı konulmaz egoyla buluşunca başladı kan pazarı, yazarın dramı…
  Kıyım geldi, savaş geldi. Kan gövdeyi götürdü, gövdesiz baş pek işe yaramazdı. Savaşla zamanında küsmüş Barış. Savaşın geldiğini görünce o da terk etti ortamı. Savaş gidene kadar beklemeye karar verdi. Bekledi, bekledi, bekledi… Zamanla neden beklediğini unuttu, denize açıldı. Giderek de denizle bütünleşti. Denize bakmayı bilen insanlara huzur verdi. Savaşınsa keyfi yerindeydi, işleri iyi gidiyordu. Ailesini de yanına getirdi, şiddet, korku, terör ve demokrasi(petrol!)…
  Dedim ya insanoğlu garip yaratılışlıydı. Alışmaya alışıktı. Giderek rutine bağladı; sanki taş kalplilik her zaman vardı. Bazen ise taş kalpli olmayanlar “tuhafsandı”.
  Zamanla taş kalplilik sıradanlaştı, yazıya karıştı. Bir yazınınsa en zor kısmı bağlamasıydı.